Çocuklarda ve Yetişkinlerde Skolyoz: Nedenleri, Belirtileri ve Güncel Tedaviler

Omurga eğriliği olarak bilinen skolyoz, hem çocukluk hem de yetişkinlik döneminde hayat kalitesini etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. Peki, omurganın gizemli bir şekilde neden eğildiğini ve bu durumun nasıl tedavi edilebileceğini hiç merak ettiniz mi? Bu yazımızda, skolyozun nedenlerinden belirtilerine ve en güncel tedavi yöntemlerine kadar tüm detayları aydınlatacağız.

Yayın tarihi: 25 Ağustos 2025 14:01
Güncelleme tarihi: 26 Ağustos 2025 9:02
Çocuklarda ve Yetişkinlerde Skolyoz: Nedenleri, Belirtileri ve Güncel Tedaviler

Skolyoz Nedir? Omurgadaki "S" ve "C" Şekilli Eğrilik

Skolyoz, omurganın normal anatomik yapısından saparak yana doğru anormal bir eğrilik göstermesiyle karakterize edilen karmaşık, üç boyutlu bir deformitedir. Sağlıklı bir omurga, arkadan bakıldığında düz bir hat üzerinde olmalıdır. Ancak skolyoz vakalarında, omurga "C" veya "S" harfi şeklinde bir eğrilik oluşturur. Bu eğrilik, sadece yana doğru bir sapma olmayıp, aynı zamanda omurların kendi ekseni etrafında dönmesini de (rotasyon) içerir. Bu rotasyonel bileşen, skolyozun klinik ve estetik belirtilerinin temel nedenidir ve bu durumu basit bir postür probleminden ayırır.

Skolyozun en sık görülen türü, büyüme atakları sırasında ortaya çıkan ve Adölesan İdiyopatik Skolyoz olarak adlandırılan tiptir. Bu durum, özellikle 10-15 yaş arasındaki çocuklarda gözlemlenir ve kız çocuklarında erkeklere göre daha sık rastlanır. Yapılan araştırmalar, Türkiye'de büyüme çağındaki her 100 çocuktan 3'ünde skolyozun görüldüğünü belirtmektedir. Tıbbi kabul görmüş standartlara göre, omurga eğriliğinin Cobb açısı 10 derecenin üzerinde olduğunda skolyoz tanısı konulur.

Omurların kendi ekseni etrafındaki dönme hareketi, skolyozun estetik ve fonksiyonel sonuçlarını belirleyen en önemli faktördür. Bu rotasyon, omurgaya bağlı kaburgaların bir tarafta dışarı doğru itilmesine neden olarak "kaburga kamburluğu" (rib hump) adı verilen asimetrik bir çıkıntıya yol açar. Bu çıkıntı, sadece görsel bir bozukluk yaratmakla kalmaz, aynı zamanda iç organlar, özellikle akciğerler üzerinde baskı oluşturarak solunum güçlüğüne ve ilerleyen durumlarda kardiyovasküler sorunlara zemin hazırlayabilir.

Skolyozun Belirtileri ve Erken Tanının Hayati Önemi

Skolyoz, genellikle gözle görülebilen fiziksel asimetrilerle kendini belli eder. Bu belirtiler başlangıçta çok hafif olabilir ve bu durum skolyozun kolayca gözden kaçmasına neden olabilir. En sık rastlanan görsel belirtiler arasında omuzların eşit olmaması, bir kürek kemiğinin diğerine göre daha belirgin veya çıkık durması, bir kalçanın diğerinden daha yüksek olması ve bel çizgisinin simetrik olmaması yer alır. Ayrıca, giysilerin bir tarafının daha uzun durması veya eteğin bir tarafının yamuk görünmesi gibi giyim sorunları da skolyozun bir göstergesi olabilir.

Hastalık ilerledikçe, omurga ve çevresindeki kaslar üzerindeki anormal yüklenme nedeniyle ağrı ve diğer ikincil semptomlar ortaya çıkabilir. İlerlemiş vakalarda sırt, bel ve omuz ağrısı sıkça hissedilir. Şiddetli eğriliklerde, göğüs kafesinin deformasyonu akciğer kapasitesini azaltarak nefes darlığına ve solunum problemlerine yol açabilir. Başın pelvise göre düzensiz durması da skolyozun neden olduğu denge bozukluğunun bir yansıması olabilir.

Tedavinin başarısı açısından erken tanı, kritik bir öneme sahiptir. Skolyoz, en hızlı ilerlemesini ergenlikteki büyüme atağı sırasında gösterir. Bu dönem, hastalığın agresif bir şekilde ilerleyerek cerrahi müdahale gerektirecek seviyelere ulaşabileceği bir "fırsat penceresi" sunar. Erken teşhis, cerrahi olmayan yöntemlerle (gözlem, korse) eğriliğin ilerlemesini durdurma veya yavaşlatma imkanı sağlar. Bu biyolojik mekanizmadan faydalanmak, daha az invaziv tedavi yöntemlerini mümkün kılar ve ciddi komplikasyonları önler. Bu nedenle, ailelerin çocuklarının duruşlarını düzenli olarak kontrol etmeleri büyük önem taşır. Bu kontrol, Adam Testi adı verilen basit bir öne eğilme testi ile evde kolayca yapılabilir. Bu test sırasında, çocuk dizleri düz ve ayakları bitişik bir şekilde öne eğilirken, omurganın bir tarafında kaburga veya bel bölgesinde asimetrik bir çıkıntı olup olmadığı gözlemlenir. Maalesef, yapılan çalışmalar büyüme çağındaki çocukların ebeveynlerinin %95'inin çocuklarının skolyoz olduğunun farkında olmadığını göstermektedir , bu da halk sağlığı bilincinin artırılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Skolyozun Nedenleri ve Klinik Sınıflandırması

Skolyoz, etiyolojik (nedensel) olarak birden fazla sınıfa ayrılır ve her birinin kendine özgü klinik özellikleri vardır. Bu sınıflandırma, doğru tanı ve tedavi yaklaşımının belirlenmesinde kilit bir rol oynar.

  • İdiyopatik Skolyoz: Skolyoz vakalarının yaklaşık %80'ini oluşturan bu tipin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Adı "nedeni bilinmeyen" anlamına gelen idiyopatik skolyoz, sıklıkla ergenlik döneminde ortaya çıkar ve genetik faktörlerle ilişkilendirilmektedir. Ailesinde skolyoz öyküsü olan çocuklarda, bu durumun görülme riski normal popülasyona göre daha yüksektir.
  • Nöromüsküler Skolyoz: Bu tip skolyoz, serebral palsi, kas distrofisi, spina bifida gibi kas ve sinir sistemini etkileyen hastalıklar sonucunda gelişir. Omurgayı destekleyen kasların zayıf veya işlevsiz olması, omurga eğriliğinin hızla ilerlemesine neden olur. Bu hastaların solunum ve kalp problemleri de yaşayabileceği belirtilmektedir. Nöromüsküler skolyozda eğrilik, vücudun genel kas ve sinir zayıflığının bir yansıması olarak ortaya çıkar ve tedavi stratejisi, sadece omurga deformitesini düzeltmeye değil, aynı zamanda altta yatan birincil hastalığın semptomlarını yönetmeye yönelik kapsamlı bir yaklaşım gerektirir.
  • Konjenital (Doğumsal) Skolyoz: Anne karnındaki bebeğin gelişimi sırasında omurga kemiklerinin (omurların) anormal oluşumu veya birleşmesi nedeniyle ortaya çıkar. Bu tür skolyoz, yaşamın ilk yıllarında hızlı bir ilerleme eğilimi gösterir ve genellikle erken yaşta cerrahi müdahale gerektirebilir.
  • Dejeneratif Skolyoz: Yaşlanmaya bağlı olarak omurga disklerinin ve bağ dokularının aşınması (dejenerasyon) sonucu gelişen bu tip, daha çok 50 yaş ve üzerindeki bireylerde görülür. Ağrı, hareket kısıtlılığı ve duruş bozukluğu en sık görülen semptomlardır. Bu durumda skolyoz, altta yatan dejeneratif sürecin bir sonucu olarak ortaya çıkar ve omurga kanalında daralmaya (spinal stenoz) yol açarak bacaklarda uyuşma ve karıncalanma gibi nörolojik belirtilere neden olabilir.
  • Diğer Nadir Nedenler: SkolyozA yol açabilecek daha nadir durumlar arasında nörofibromatozis, Marfan Sendromu, Down Sendromu gibi genetik sendromlar, omurga enfeksiyonları, tümörler ve travmalar yer almaktadır.

Skolyozun etiyolojisine dair yaygın bir yanılgı, bu durumun kötü duruşa veya ağır okul çantası taşımaya bağlı olarak geliştiği inancıdır. Uzmanlar, bu iddiaların bilimsel dayanağı olmadığını belirtmektedir. Skolyoz, yapısal bir omurga deformitesidir ve kişi kötü duruş sergiliyorsa, bu durum skolyozun bir sonucu, yani eğriliğin neden olduğu bir denge bozukluğu olabilir, ancak onun nedeni değildir. Bu ayrım, hastaların ve ailelerin yanlış beklentilere girmesini önlemek ve bilimsel temelli tedaviye yönlendirmek için kritiktir. Örneğin, duruş bozukluğuna bağlı postural kifoz, fiziksel egzersizlerle düzeltilebilirken, yapısal bir eğriliğin tedavisi çok daha kapsamlı ve uzmanlık gerektiren yöntemler gerektirir.

Skolyoz Tanı ve Değerlendirme Süreci

Skolyozun doğru teşhisi ve tedavisi için ilk adım, alanında uzman bir hekime başvurmaktır. Skolyozun teşhisi ve tedavisi için başvurulması gereken ana uzmanlık alanı Ortopedi ve Travmatoloji'dir. Tanı süreci, sistematik bir dizi adımı içerir. İlk olarak, hekim hastanın tıbbi geçmişini ve ailede skolyoz öyküsü olup olmadığını sorgular. Ardından, fiziksel muayene yapılır; omuz, kalça ve bel asimetrisi gibi görsel belirtiler incelenir ve Adam Testi uygulanarak sırttaki çıkıntılar kontrol edilir.

Fiziksel muayenenin ardından, tanının kesinleşmesi ve eğriliğin derecesinin objektif olarak belirlenmesi için radyolojik görüntüleme yöntemlerine başvurulur. Omurga röntgeni, skolyoz tanısında altın standart yöntemdir. Bu röntgenler üzerinde yapılan ölçümlerle Cobb açısı belirlenir. Cobb açısı, omurgadaki en eğri omurların üst ve alt uçlarından çizilen çizgilerin kesişim açısını ölçer. Bu açı, sadece eğriliğin şiddetini belirlemekle kalmaz, aynı zamanda hastanın tedavi yol haritasını da çizen, klinik kararların temelini oluşturan kritik bir veridir. Eğriliğin derecesi, tedavi yaklaşımının belirlenmesinde en önemli faktörlerden biridir. Eğriliği 10-20 derece arasında olan hafif skolyoz vakalarında, eğriliğin ilerleyişini izlemek amacıyla düzenli takip ve gözlem yeterli olabilir. Eğriliğin 21-40 derece arasına çıkması durumunda ise, ilerlemeyi durdurmak için korse tedavisi ve fizik tedavi gibi yöntemler önerilir. Cobb açısı 40 derece ve üzerine ulaştığında ise, eğriliği düzeltmek ve kalıcı hale getirmek için cerrahi tedavi düşünülür. Bu, skolyoz yönetimini rastgele tahminlerden ziyade, bilimsel ve ölçülebilir bir protokol haline getirir.

Ameliyatsız (Konservatif) Tedavi Yöntemleri

Ameliyatsız tedavinin temel amacı, eğriliği tamamen ortadan kaldırmak değil, omurganın büyüme döneminde eğriliğin ilerleyişini durdurmak veya yavaşlatmaktır.

  • Gözlem ve Düzenli Takip: Eğriliği 25 derecenin altında olan ve büyüme potansiyeli devam eden hastalar, eğriliğin ilerlemesini erken fark etmek amacıyla 4-6 ay aralıklarla röntgenlerle takip edilir. Hafif vakaların çoğunluğu herhangi bir tedaviye ihtiyaç duymazken, düzenli takip, eğriliğin kötüleşmesi durumunda zamanında müdahale etme imkanı sunar.
  • Korse Tedavisi: Orta dereceli skolyozda (25-45 derece) ve büyüme çağındaki hastalarda korse tedavisi uygulanır. Korse, omurgaya dışarıdan uygulanan basınçla eğriliğin ilerlemesini engellemeyi hedefler. Sert plastik (örneğin Boston, Providence) ve yumuşak (elastik) korseler olmak üzere iki ana tipi mevcuttur. Tedavinin başarısı, korsenin uygunluğu, düzenli kullanımı (günde 16-23 saat) ve hastanın uyumuna bağlıdır.
  • Fizik Tedavi ve Egzersiz Programları: Schroth, Bobath gibi özel skolyoz egzersiz programları, orta dereceli skolyozda korse tedavisine ek olarak kullanılabilir. Bu programlar, omurganın üç boyutlu düzeltilmesine odaklanarak duruşu iyileştirmeyi, kasları güçlendirmeyi ve solunum fonksiyonlarını artırmayı hedefler. Yaygın olarak bilinen genel egzersizler (pilates, yoga, yüzme) ise eğriliği düzeltmek için bilimsel olarak kanıtlanmış yöntemler değildir, ancak skolyozla ilişkili sırt ağrılarını hafifletmeye ve genel kas kondisyonunu artırmaya yardımcı olabilir.

Cerrahi Tedavi Yöntemleri

Cerrahi müdahale, genellikle 50 derecenin üzerindeki eğrilikler için düşünülür. Ancak daha küçük açılı eğrilikler de hastada ağrı veya estetik kaygı gibi ciddi şikayetlere yol açıyorsa cerrahi düşünülebilir. Günümüzde iki ana cerrahi yöntem öne çıkmaktadır: geleneksel füzyon ve yenilikçi füzyonsuz (ipli) ameliyat.

  • Geleneksel Füzyon (Dondurma) Ameliyatı: Bu yöntemin amacı, eğilmiş omurları mümkün olan en güvenli şekilde dÜzeltmek ve ardından birbirine kaynatmaktır (füzyon). Ameliyat sırasında, eğri omurlara titanyum veya paslanmaz çelikten yapılmış metal vidalar ve çubuklar yerleştirilir. Bu implantlar, omurlar tamamen kaynayana kadar omurgayı düzeltilmiş pozisyonda tutar. Kaynama tamamlandıktan sonra, bu bölge tek bir kemik gibi hareket eder ve eğrilik bir daha ilerlemez. Bu ameliyat, omurga ve akciğer gelişiminin büyük ölçüde tamamlanmış, ileri derecede skolyozu olan hastalar için daha uygundur. Füzyon ameliyatı, eğriliğin artmasını engellemekte son derece başarılıdır. Ancak, omurganın kaynatılan bölümü ömür boyu hareketsiz kalır ve bu durum profesyonel sporcu olma ihtimalini düşürebilir.
  • Füzyonsuz (İpli) Skolyoz Ameliyatı: Bu yenilikçi cerrahi yöntem, omurga büyümesi devam eden çocuklarda tercih edilir. Geleneksel ameliyattan farklı olarak, eğriliğin dışbükey tarafına yerleştirilen vidalar arasına esnek bir ip veya bant yerleştirilir. İpin gerilmesiyle eğrilik düzeltilirken, omurganın içbükey tarafında büyüme devam eder ve omurganın doğal gelişimiyle eğrilik zaman içinde tamamen düzelir. Bu yöntemin en büyük avantajı, omurların birbirine sabitlenmediği için hareketliliğin korunmasıdır. Bu sayede hastalar profesyonel sporlar dahil birçok aktiviteyi rahatlıkla yapabilirler. Ameliyat küçük kesilerle yapıldığı için iyileşme süreci daha hızlıdır. Ancak, ipin kopması veya eğriliğin ters yöne dönmesi gibi nadir de olsa komplikasyonları vardır.

Tedavi Edilmeyen Skolyozun Uzun Dönemli Riskleri ve Komplikasyonları

Skolyoz, hafif vakalarda minimal veya hiçbir semptom göstermeyebilirken, tedavi edilmediği ve ilerlediği takdirde ciddi sağlık sorunlarına ve kalıcı sakatlıklara yol açabilir. Tedavi edilmeyen skolyozun yol açtığı riskler, eğriliğin derecesiyle doğrudan ilişkilidir.

  • Vücut Postüründe ve Estetiğinde Bozulma: Eğriliğin artmasıyla omuz, kalça ve gövde simetrisindeki bozukluk kalıcı hale gelir. Bu durum, kişinin özgüvenini ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir.
  • Kronik Ağrı ve Hareket Kısıtlılığı: Omurga üzerindeki anormal yüklenme, kaslar ve bağlarda aşırı gerginliğe neden olarak kronik sırt, bel ve boyun ağrılarına yol açar. Bu ağrılar, özellikle ayakta durma veya uzun süreli oturma sonrası artış gösterebilir. Zamanla, omurga eklemlerindeki bozulmalar hareket kısıtlılığına neden olabilir.
  • Solunum ve Kalp Fonksiyonları Üzerine Etkileri: Şiddetli skolyozda (özellikle 60° ve üzeri), omurganın deformitesi göğüs kafesini sıkıştırır, bu da akciğerlerin genişlemesini zorlaştırır. Sonuç olarak, akciğer kapasitesi azalır ve nefes darlığı ortaya çıkabilir. Çok ileri dereceli vakalarda, kalp üzerinde de baskı oluşabilir, bu da kalp fonksiyonlarını etkileyebilir.
  • Nörolojik Problemler: Omurga eğriliği, omurilik kanalında daralmaya (spinal stenoz) neden olarak sinirler üzerinde baskı oluşturabilir. Bu durum, bacaklarda ağrı, uyuşma, karıncalanma ve kas krampları gibi nörolojik semptomlara yol açabilir.

Omurganın yana doğru eğrilmesi, vücudun biyomekaniğini bozarak kaslar, bağlar ve eklemler üzerinde anormal stres yaratır. Eğrilik şiddetlendiğinde ise, omurların rotasyonuyla birlikte göğüs kafesi deforme olur, bu da akciğer ve kalp için gerekli hacmi azaltır. Bu nedenle, skolyozun erken evrede yönetilmesi, bu karmaşık ve potansiyel olarak sakatlık bırakan komplikasyon zincirinin kırılması anlamına gelir.

Sosyal Medya’da Paylaş
Yayın tarihi: 25 Ağustos 2025 14:01
Güncelleme tarihi: 26 Ağustos 2025 09:02

Bu içeriğin geliştirilmesinde Biruni Üniversite Hastanesi Kurulu katkı sağlamıştır. Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Sayfa içeriğinde tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren ögelere yer verilmemiştir. Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurunuz.