Girişimsel Nöroloji

Beyin Damar Hastalıkları Tedavisi

Girişimsel Nöroloji, beyin damar hastalıklarının tedavisinde çığır açan, minimal invaziv bir yaklaşımdır. Bu alanda yapılan işlemler, açık cerrahi kesiler ve doku yaralanmaları olmaksızın, damar içerisinden gerçekleştirilir ve halk arasında "kapalı beyin damar ameliyatı" olarak da bilinir. Bu yöntem, tanı ve tedavinin tüm aşamalarının cihaz ekranında canlı olarak gözlemlenmesine olanak tanırken, enfeksiyon riskini de yok denecek kadar düşük seviyeye indirir. Ayrıca, açık cerrahide olduğu gibi hasta damara ulaşmak için damarın çevresindeki başka dokuların kesilmesine gerek kalmaz.

Girişimsel Nöroloji, beyin damarlarında meydana gelen çeşitli sorunlara çözüm sunar. Bu yöntemle tedavi edilen başlıca beyin damar hastalıkları şunlardır:

  • Anevrizma (baloncuk) tedavisi 
  • Arteriovenöz Malformasyon (AVM) ve Arteriovenöz Fistül (AVF) tedavisi 
  • Şah damarı ve beyin ve boyun damar darlıkları tedavisi 
  • Pıhtı (İnme) tedavisi 
  • Beyin kanaması sonrası damar büzüşmesi (vazospazm) tedavisi 
  • Beyin ve omurilik tümörlerine yardımcı tedavi 

İnme Tedavisi

İnme (felç), beyin damarlarının tıkanması veya kanaması sonucu beynin bir bölgesinin geçici veya kalıcı olarak fonksiyonlarını yitirmesiyle ortaya çıkan acil bir tıbbi durumdur. İnme tedavisinde zaman kritik öneme sahiptir; erken müdahale kalıcı hasarı önleyebilir.

  • İskemik İnme (Tıkanmaya Bağlı) Tedavisi: Beyin damarlarındaki kan pıhtılarını eritmek için trombolitik ilaçlar (tPA) kullanılır ve belirtiler başladıktan sonra mümkün olan en hızlı sürede başlanması kritik öneme sahiptir (ilk 4,5 saat içinde). Büyük damar tıkanıklıklarında oluşan pıhtıları stent ve/veya kateter ile çıkarmak için mekanik trombektomi adı verilen anjiografik bir yöntem uygulanır. Mekanik trombektomi ne kadar erken yapılırsa o kadar etkin olur ve en hızlı sürede işleme başlamak gerekir; bulgular başladıktan sonraki ilk 6 saatte ve uygun hastalarda ilk 24 saatte uygulanabilir.
  • Hemorajik İnme (Kanamaya Bağlı) Tedavisi: Kanamanın yeri, büyüklüğü ve altta yatan nedene göre tedavi planı yapılır. Kanamayı kontrol altına almak ve beyin içi basıncı azaltmak için tansiyonun düşürülmesi esastır. Kan pıhtılarını temizlemek, yırtılmış kan damarını onarmak veya beyindeki baskıyı hafifletmek için cerrahi girişim gerekebilir.

Karotis Stent

Karotis arterler, halk arasında "şah damarı" olarak bilinen, beyne oksijen ve besin taşıyan en önemli atardamarlardır. Karotis arter darlığı, bu damarların iç yüzeyinde plak birikimi sonucu oluşan daralmadır ve inme riskini önemli ölçüde artırır. 

Karotis stentleme, şah damarındaki daralmaların tedavisinde kullanılan, inmeyi önlemeyi amaçlayan minimal invaziv bir yöntemdir. Bu işlem, %50'den fazla darlığa sahip karotis arter nedeniyle inme veya mini inme belirtileri gösteren hastalar ile belirti göstermeyen ancak %70 veya daha fazla tıkanıklığı olanlar başta olmak üzere inme riski yüksek olan tedavi gereken hastalarda uygulanır. Özellikle açık cerrahi operasyon açısından yüksek risk taşıyan hastalar için uygun bir seçenektir. 

İşlem genellikle kasık veya kol damarlarından (femoral, brakiyal veya radyal arter) birine küçük bir kesi yapılarak kateter yerleştirilmesiyle başlar. Kateter, daralma bölgesine doğru ilerletilir ve stent ile damar açılır. Gerekirse, stent içine balon şişirilerek daralma daha da genişletilebilir. İşlem sırasında beyne pıhtı atmasını önlemek amacıyla genellikle koruyucu filtreler kullanılır. Karotis stentleme, daha az invaziv olması, büyük cerrahi kesi gerektirmemesi, boyunda sinir hasarı riskinin azalması ve hızlı iyileşme süreci sunması gibi avantajlar sağlar. Ancak, inme, kanama, restenoz (stent içinde tekrar daralma) ve geçici baş ağrısı gibi riskleri de bulunmaktadır. Stent yerleştirildikten sonra hastalar genellikle bir günlük hastanede yatış sonrası günlük aktivitelerine dönebilir ve belirli bir süre kan sulandırıcı ilaçlar kullanmaları gerekir.

Vertebral Stent

Vertebral arterler, boynun arka kısmında yer alan ve beynin arka bölgelerine kan sağlayan atar damarlardır. Vertebral arter darlığı (stenoz), bu damarların plak birikimi nedeniyle daralmasıdır ve inme riskini artırabilir. Vertebral arter diseksiyonu (VAD) ise vertebral arterin iç astarında bir yırtık oluşması durumudur ve özellikle 50 yaşın altındaki genç bireylerde felcin önde gelen nedenlerinden biridir.

Vertebral stentleme, vertebral arter darlığı ve diseksiyonu tedavisinde kullanılan bir girişimsel yöntemdir. Özellikle semptomatik vertebral arter stenozu olan hastalarda, medikal tedavinin yetersiz kaldığı durumlarda endovasküler revaskülarizasyon (stentleme) cazip bir tedavi seçeneği sunar.

İşlem genellikle kasık bölgesindeki bir arterden (femoral arter) veya kol ince, esnek bir kateterin yerleştirilmesiyle başlar. X-ray floroskopi rehberliğinde, kateter daralmış vertebral artere ilerletilir. Daralmış bölgeye ulaşıldığında, kateter üzerindeki küçük bir balon şişirilerek damar genişletilir (anjiyoplasti), ardından damarın açık kalmasını sağlamak için metal bir stent yerleştirilir ve genişletilir. Stent kalıcı olarak yerinde kalır. 

Vertebral stentleme genellikle güvenli bir prosedür olmakla birlikte, inme, kanama veya hematom (erişim yerinde), stent içinde tekrar daralma (restenoz), geçici baş ağrısı veya baş dönmesi, damar zedelenmesi ve kan pıhtısı oluşumu gibi riskler taşır. Perkütan anjiyoplasti ve stentleme, ekstrakraniyal vertebral arter stenozunun tedavisinde semptomları gidermek ve posterior dolaşıma kan akışını iyileştirmek için güvenli, etkili ve faydalı bir teknik olarak değerlendirilmektedir. Semptomatik vertebral arter stenozu için stentleme, deneyimli ellerde çok yüksek başarı oranı ve az sayıda peri-prosedürel komplikasyon ile gerçekleştirilebilmektedir. 

Anevrizma

Anevrizma, bir atardamar duvarındaki zayıf bir noktada oluşan balonlaşmayı veya genişlemeyi tanımlayan tıbbi terimdir. Beyin anevrizması ise, beyin damarlarının duvarındaki zayıflamış bir bölgenin balon gibi şişmesiyle oluşan ciddi bir sağlık sorunudur. Bu balonlaşma, genellikle beyin, kalp ve ana arterler gibi kritik bölgelerde ortaya çıkar.

Çoğu anevrizma, özellikle küçük olanlar, yırtılıncaya veya büyüyerek çevre dokulara bası yapana kadar herhangi bir belirti göstermez. Patlamış bir anevrizmanın tipik ve en önemli bulgusu, ani başlayan, çok şiddetli bir baş ağrısıdır ve genellikle hastalar tarafından "hayatımın en kötü baş ağrısı" olarak tanımlanır. Bu baş ağrısına ek olarak mide bulantısı, kusma, boyun sertliği, bulanık veya çift görme, ışığa karşı aşırı hassasiyet, bilinç kaybı veya nöbetler görülebilir.

Ani ve şiddetli baş ağrısı şikayetiyle hastaneye başvuran bir kişi için beyin anevrizması ihtimali ciddiyetle ele alınır. Tanı süreci, beyin bilgisayarlı tomografisi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MR) ve serebral anjiyografi (DSA) gibi bir dizi görüntüleme ve laboratuvar testini içerir.

Beyin anevrizmasının tedavisi, anevrizmanın boyutu, yeri, patlama riski ve hastanın genel sağlık durumu gibi birçok faktöre bağlı olarak planlanır. Patlamış beyin anevrizmaları acil tıbbi müdahale gerektirirken, patlama riski yüksek veya henüz patlamamış anevrizmalar için profilaktik tedaviler düşünülebilir.

  • Cerrahi Klipleme: Beyin cerrahı, kafatasının bir kısmını açarak anevrizmaya ulaşır ve anevrizmanın boynuna küçük bir metal klips yerleştirerek kan akışını durdurur. Bu işlem, anevrizmayı kalıcı olarak kapatarak tekrar patlama riskini ortadan kaldırır. 
  • Endovasküler Koilleme: Daha az invaziv bir işlemdir ve kafatasının açılmasını gerektirmez. Genellikle kasıktan veya bilekten bir atardamara kateter yerleştirilerek anevrizma içine çok ince platin sargılar (koiller) yerleştirilir. Bu koiller, anevrizma içinde bir yumak oluşturarak kan akışını engeller ve pırtılaşmayı tetikler. 
  • Akım Yönlendirici Stentler: Büyük veya tedavisi zor anevrizmalar için kullanılan nispeten yeni bir endovasküler yöntemdir. Bu yöntemde, anevrizma boyunca ana damarın içine özel bir stent yerleştirilir. Bu stent, kan akışını anevrizmadan uzaklaştırarak anevrizmanın içine kan girmesini engeller ve zamanla anevrizmanın pıhtılaşarak küçülmesini ve kaybolmasını sağlar. 

Anevrizmanın koillenerek kapatılması işlemi, kanamamış anevrizmalar için oldukça güvenli ve etkili bir tedavi yöntemi olarak kabul edilmektedir. Ancak, patlamış anevrizmaların tedavisi, yüksek riskli bir süreçtir.

Kök Hücre

Kök hücreler, insan vücudunda bulunan, olgunlaşmış farklı hücre tiplerine dönüşebilme (farklılaşabilme) ve kendi kendilerini yenileyebilme yeteneğine sahip temel hücrelerdir. Bu özel hücreler, vücutta hasar görmüş dokuların onarımına yardımcı olabilir ve sağlıklı yeni dokular oluşturma potansiyeline sahiptir. Kök hücre tedavisi, bu yenileyici kapasiteyi kullanarak rejeneratif tıp alanında çığır açan bir tedavi yöntemi olarak kabul edilmektedir. Kök hücreler kemik iliği, yağ dokusu, kordon kanı, plasenta ve amniyotik sıvı gibi farklı kaynaklardan elde edilebilir.

Kök hücre tedavisi, inme sonrası beyin ve sinir dokusunda meydana gelen hasarı onarmak için yenilikçi ve umut vadeden bir yöntem olarak görülmektedir. Kök hücrelerin beyin hasarındaki terapötik etkileri karmaşık ve çok yönlüdür: 

  • Nöroproteksiyon ve Nörorejenerasyon: Hasarlı beyin hücrelerini onarabilir veya yenileyebilir, çeşitli nörotrofik faktörler ve sitokinler salgılayarak mevcut sinir hücrelerini hasara karşı korur.
  • Anjiyogenez (Yeni Damar Oluşumu): Yeni kılcal damar oluşumunu destekleyerek beyne kan akışını ve oksijen iletimini artırır.
  • Anti-inflamatuar Etki: İltihabı ve ödemi azaltarak beyindeki iyileşme ortamını geliştirir.
  • Nöroplastisiteyi Destekleme: Beynin kendini yeniden düzenleyebilme ve toparlama kapasitesini artırarak bilişsel ve hareket ile ilgili işlevlerde iyileşme sağlar.
  • Hasarlı Hücre Onarımı/Yenileme: Vücutta hasar görmüş ya da kaybolmuş hücrelerin yerine geçebilirler ve başka dokudaki hasarı da onarabilirler.

Kök hücre tedavisi, hastadan alınan kök hücrelerin laboratuvarda işlenerek beynin hasarlı bölgelerine enjekte edilmesiyle uygulanır. Bu hücreler doğrudan damar yoluyla verilebileceği gibi, hasarlı organa direkt olarak da nakledilebilir. Tedavi genellikle lokal anestezi altında yapılır, bu da hastanın işlem sonrası hızla iyileşmesini ve günlük aktivitelerine dönmesini sağlar. 

Kök hücre tedavisi hala klinik denemelerde aktif olarak kullanılmakta olup, preklinik çalışmalarda ve meta-analizlerde umut vadeden sonuçlar göstermiştir. İnme sonrası 36 ila 72 saat arasındaki sürenin kök hücre uygulaması için en uygun zaman olduğu düşünülmektedir. Kök hücre tedavisi, dikkatli planlandığında genellikle güvenli bir yöntem olarak kabul edilmekle birlikte, enfeksiyon, kanama veya alerjik reaksiyon gibi potansiyel riskler taşıyabilir. Ancak klinik çalışmalarda ciddi yan etkiler veya ölüm oranlarında anlamlı farklılıklar gözlenmemiştir. Kök hücre tedavisinde devam eden yenilikler, inme hastaları için büyük umut vadetmektedir. Daha etkili yöntemler ve gelişmiş tekniklerle bu tedavi gelecekte daha yaygın hale gelebilir.

Bölüm Doktorları
Prof. Dr. Talip ASİL
Prof. Dr. Talip ASİL
Prof. Dr. Demet Funda BAŞ
Prof. Dr. Demet Funda BAŞ